10
yıldır Nazilli ve Kuyucak’ta dans ve
beden eğitimi öğretmenliği yapan Hülya Oktay, günde 16 saat severek yaptığı
işini, mesleğe olan tutkusunu ve Folklor öğretmenliğinin kendisine ifade ettiği duyguları
paylaştı. İki çocuğuyla yaşayan Oktay, mesleğin manevi yönünün kendisini, maddi
yönünün de çocuklarını beslediğini ifade ederek ‘öğretmen gibi öğretmen’
dedirten bir tablo ile karşımıza çıkıyor.
Kocaeli
Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’ndan mezun olan Hülya Oktay, 18
yıldır yüzme, voleybol, badminton, basketbol, aerobik, jimnastik, halk oyunları
ve modern danslar alanında eğitim veriyor. Öğrencileri Oktay’ı bu güne kadar
açtığı her kursta kontenjanları dolduran, anaç tavırlarıyla minik öğrencilerin
kabine taht kuran, kendisini işiyle kanıtlamış, öğretmenlik mesleğinin hakkını
veren bir kadın olarak tanımlanıyor. Disiplini hayat felsefesi olarak
benimsemiş, eğitimde hataya yer vermeyen ve gününün büyük çoğunluğunu
öğrencilerine adamış örnek öğretmen mesleğe nasıl başladığını, gördüğü desteğin
kendine katkısını ve duyarlı bir eğitmen olmasının altında yatan fikirleri yer
yer gülerek yer yer gözyaşları içinde anlattı.
Halk
oyunlarıyla ilkokul ikinci sınıfta tanıştığından bahsederek söze giren Oktay,
“Dans, müzik ve spor serüvenim ilkokul 2’deyken başladı. Zamanla ilerleyip
küçük yaşlarda bile il ve bölge bazında yarışmalara katıldım. Tabi birincilik
aldıkça yeni yarışmalar için de yol görünür oldu. İl il, yarışma yarışma
gezdim, bir sürü ödül kazandım. Üniversite çağına geldiğimde de aklımda sadece
BESYO vardı. Babam Ağrılı, annem Kuyucak Pamukörenli. Hal böyle olunca hem
Azeri ve Doğu kültürüyle hem de zeybek ve Ege kültürüyle harmanlanma şansım
doğdu. Halay müziğinde içim titrerken, zeybek müziğinde gururlanıyorum. Doğu,
Azeri ve Ege Yöresi’ni bilerek üniversiteye başladım. Nerelisin sorusuna
Türkiyeliyim demek daha doğru benim için” diye konuştu.
Oktay,
mesleki anlamda yetişmesinde ailesinin özellikle de babasının desteğinin
yadsınamaz olduğunu vurgulayarak, “Babam doğu kültürüyle yetişmiş bir adam
olmasına rağmen, o yöreden farklı olarak kızların eğitimli olmasını
desteklerdi. Benimle birlikte diğer dört kardeşime de yeteneğimize göre
çalışmamızı öğüt vererek önümüzü hiçbir zaman kapatmadı. ‘Ben ceketimi satarım,
yeter ki siz okuyun. Sizin için bir merdivenim, bana basarak yükselin’ derdi
hep. Zihinsel ve vicdani olarak kendini yetiştirmiş bir adamdır babam. Bizi de
özenle yetiştirdi. Benimle birlikte il il gezerek olimpiyatlarda hep yanımda
oldu. Ondan bir şey istesek oldurana kadar gözüne uyku girmez, sonunda da
oldururdu. Babamdan aldığım güven ve destekle hep dik durdum. Üniversiteye
başladığımda da her şeyden tatmin olmuş bir bireydim. Taşkınlık peşinde
olmadım. Herkes bir branşta uzmanlaşırken ben, akşam okulu öğrencileriyle başka
branşlar da ekledim yeteneğime. Yıllar geçti hala aynı özveri ile çalışıyorum.
Günde 16 saat çalışmam bazen yadırganıyor. ‘Niye kendini bu kadar zorluyorsun?’
dediklerinde, ‘Çocuklarım için’ diyorum. Çünkü ben babamdan böyle öğrendim.
İşim beni manevi olarak öyle besliyor ki... Kazancımın maddi boyutu çocuklarım
için, manevi hazzı da kendim için” dedi.
Çalışma hayatında bu güne kadar kaç tane Folklor Eğitmeni yetiştirdiğinin sayısını hatırlamayan,Halk
oyunlarının görünenden daha derin anlamlar taşıdığını öğrencilerine öğretmeyi
düstur edinmiş öğretmen, mesleki prensiplerini şöyle anlattı: “Dışarıdan
bakıldığında müzik eşliğinde iki hareket gösteren sıradan bir beden eğitimi
öğretmeniyim. Oysa halk oyunları sadece müzikle oynamak değildir. Gençler,
Avrupai kültüre kendilerini kaptırmış durumda. Duygudan yoksun, Türk
kültüründen uzaklaşmış çoğu. Bale, opera da sanattır ama özünde bizim
kültürümüzden izler taşımayan sanat eseri ya da gösterisi, bize aynı hazzı
vermez. Bağlama sesini duymakla opera sesini duymak bir Türk’te aynı hissi
uyandırmaz. Niye benim halk oyunum da bale gibi revaçta olmasın ki? Burada da
eğitimci farkı devreye giriyor. 6 yaşındaki çocuğa da uygun bir üslupla
kültürel değerleri anlatıyorum, 60 yaşında bir yetişkine de. Bu kültürel
değerleri yaşatma tutkum yüzünden halk oyunlarına yoğunlaştım. Çocuklarımdan ve
kendimden ödün vermek pahasına bu disiplin doğrultusunda günde 120 öğrenci ile
toplamda 16 saat çalışıyorum. Ben dersliklerde sadece sağ basıp sol ayağı
kaldırmayı öğretmiyorum. İnsanlara kültürümüzü aşılıyorum. İlk derste kızlarla
zarafeti konuşuyoruz, erkeklerle de efeliği… Kendimi meslektaşlarımdan
ayırdığım nokta, işe kendimi veremedğimde gece evde muhakemesini yapmam,
olasılık hesaplarıyla uykusuz kalmam, sıfır hata ile gösteriye hazırlanmak için
kafamda planlamamdır. Yılda 18-20 gösteri hazırlıyorum. 18 yılda hiçbir
gösteride kafam öne eğik çıkmadım.”
Meslek
hayatı boyunca içinde yer aldığı en güzel projenin suça meyilli çocukların
sporla rehabilite edilmesi olduğunu söyleyen Oktay, “2010-2013 yılları arasında
Nazilli Cumhuriyet Başsavcılığı Denetimli Serbestlik Müdürlüğü Koruma Kurulu,
İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Milli Eğitim Müdürlüğünün girişimiyle 18 yaşından
küçük suça meyilli çocuklar için ‘Sporla Yaşa’ isimli bir rehabilite programı
geliştirildi. Bu projede yer alan beden eğitimi öğretmenlerinden biri de
bendim. 100 kız öğrenci benim sorumluluğum altında çeşitli sporla ilgilendi.
Amaç sadece dezavantajlı çocuklara spor sevgisi aşılamak değildi. Onları
kınamadan, ayıplamadan yanlış ve suç teşkil eden işlerden uzak tutmaktı.
Karşımıza oturtup öğüt versek sözümüz dinlenmezdi. Ergenliğin verdiği asilikle ters
tepecek durumlara müsaade etmedik. Sporun içinde yol gösterici ögeler sundum.
Dostluğu benimsettim en başta. Onlarla aile olduk. Onlara sevgi aşıladım ve
gözlerinde saygınlık kazandım. Sonra ağzımdan çıkan her söz daha kıymetli hale
geldi. Başları sıkıştığında kendileri de aileleri de önce beni arar oldu.
Birçok çocuk gözümün önünde yanlışını terk etti ve üniversiteyi bitirip meslek
sahibi oldu. Bu süreçte salonda çok hırsızlık olayı oldu. Kimin yaptığını
bilmeme rağmen ses çıkarmıyordum. Ben de bunu yapan kişiye salonun ve odaların
anahtarını teslim ettim. Ona duyduğum güven karşısında şaşırdı ve o güvenle bir
daha bir şey çalmaya yeltenmedi öğrencim. Sonra da çaldığı her şeyi kuruş kuruş
ödeme gayreti gösterdi. Sporla rehabilite eğitiminden temsili bir örnek olsun
bu da. Projemiz sayesinde Nazilli’de hırsızlık olayları %85 düştü o yıllarda.
Projemiz, Uluslararası Olimpiyat Komitesi Fair Play Kurulu tarafından ‘Dünya
Fair Play Ödülü’ne layık görüldü. Bu ödül de meslek hayatımda gururla anacağım
anılarımın somut belgesi oldu” şeklinde konuşarak sözlerini tamamladı.
Ebru
Gülsoy-Halit Tükenmez
0 yorum:
Yorum Gönder