Neden Yazıyorum?

                                       
     28 Haziran 1980 tarihinde askerlik görevimi tamamlayıp Kuyucak’a dönüş yaptım.Otobüsten indiğimde Kuyucak’ta sabah ezanı okunuyordu. O gün ikamet etmekte olduğumuz Kurtuluş Mahallesi Dibek Sokak’taki evimize vardığımda evde kimsenin olmadığını gördüm. Biraz dinlendikten sonra annem,babam ve kardeşimin Beşeylül Mahallesi’nde ikamet eden Dayım Ahmet Bildiren’in evinde olduklarını,zira Cumhuriyet Mahallesi’nde ikamet eden ve halk arasında “Kırcaalili Ayşekadın” olarak tanınan annemin annesi ninem Ayşe Bildiren’in  ağır hasta olduğunu ve Dayımlarda yattığını öğrendim.Her ne ise akabinde bende indim  Atatürk İlkokulu’nun kuzeydoğu köşesinde ikamet eden Dayım Ahmet Bildiren’in evine. Dayımlara geldiğimde Ninem girişteki odada uzanmış yatıyordu. “Nine ben geldim. Askerliğimi bitirdim geldim.Halit.” dedim.Konuşamıyordu Ninem,sadece göz kapaklarıyla anladığını belirtebildi. Neticede Namıdiğer Kırcaali’li Ayşekadın, Ninem Ayşe Bildiren Askerden geldiğim gün yani 28 Haziran 1980 öğleden sonra saat 15.30 gibi hayata gözlerini yumdu.Akrabalar “Ninen seni beklemiş” dediler.Bilemem,Allah bilir.Bu gün hayatta olmayan,kaybettiğim Ninem Ayşe Bildiren’e,ben doğmadan 10 yıl önce Çobanisa’da vefat eden Dedem Hasan Bildiren’e(Namıdiğer Hasan Hoca),Annem Fatma Tükenmez’e,Babam Mustafa Tükenmez’e,Dayım Ahmet Esat Bildiren’e,Ağabeyim Hasan Tükenmez’e,1922 yılında Kayran’da yakalanıp Afyon’da Yunanlılar tarafından kurşuna dizilen Babamın babası Dedem Şehit Ali Bey’e,Eşi Ninem Emine Hanım’a,Peygamber Efendimiz Hz.Muhammet Mustafa ile birlikte ailesine,tüm şehitlerimize,gazilerimize,dört halifeye,gelmiş geçmiş tüm hak peygamberlerimize,tüm mümin ve müminelere Allah’tan rahmet diliyorum.Mekanları cennet olsun inşallah.
    Arkasından 12 Eylül 1980 tarihinde ABD Destekli İhtilal oldu biliyorsunuz.Neden ABD destekli diyorum,12 Eylül 1980 sabahı ABD Ankara İstasyon Şefi 12 Eylül 1980 sabahı  Washıngton’a teleks çekerek,”Bizim çocuklar işi becerdi.” Demiştir. “Bizim çocuklar” dediği de 12 Eylül 1980 İhtilalini gerçekleştiren Kenan Evren ve arkadaşlarıdır.
    Neticede askerden geldim aradan 1 ay geçmedi esnaflığıma başladım,işyerim hazırdı zaten. Bizde bilirdik bazı fırıldaklar gibi hangi siyasi parti iktidar oldu takılırdık peşine,vicdanımızı bir tarafa bırakırdık ve isteseydik şimdiye  10 tane Halit Tükenmez olurduk.Ama “Armut dibine düşer.” Diye bir atasözümüz var bilirsiniz. Gerçekten armut dibine düşüyor,100 metre öteye düşmüyor. Şahsen ne Rahmetli Babam,ne de Rahmetli Annem Fatma Tükenmez’in ağabeylerim ve kardeşimle bana  haram yedirdiklerini düşünmedim bile. Zira biri Şehit Çocuğu,biri de Çobanisa Mahallemizde halen menkıbeleri anlatılan Alim bir Hoca kızı idi.Ve beni Müslüman Türk olarak Batı Anadolu’nun küçük bir köyünde yaratan Rabbime binlerce şükürler olsun.Rabbim bizlere de çok geç olmadan doğruyu yanlışı öğretti Hamdolsun.Ademoğlu hem Şehit hem de Alim Hoca Torunu olunca ister istemez yanlış olduğunu bile bile yanlış yapamıyor.Elbet bizimde bir sürü hatamız oldu cahiliye dönemimizde,ama Hakkı öğrendik,hukukunu öğrendik,en önemlisi hayatı okuyarak yaşamayı öğrendik Hamdolsun.
    Sonra bu ülkenin nasıl ve kimler tarafından bütün dünyanın, “Türklerin işi bitti, artık bir daha sırtlarını doğrultamazlar.” Dediği bir dönemde  bütün dünyanın “Yüzyılın Dahisi” olarak kabul ettiği Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından torunları olan bizler kutsal vatan topraklarında özgürce yaşayalım diye nasıl kurulduğunu öğrendik. Çanakkale Savaşlarını araştırdık biraz. Peşinden Kurtuluş Savaşını deştik biraz.  
Neden yazdığıma gelince,1877-1878 Osmanlı Rus Savaşında Erzurum’da ikamet ederken,6 aylık bebeğini “Bu bebeği bana Allah verdi, Allah bakar.” Diyerek 22 yaşında gencecik bir gelinken Şehit Ağabeyinin silahını kaparak cepheye koşan Nene Hatun’a, Kurtuluş Savaşı’nda Kastamonu’nun İnebolu Köyü’nden cepheye cephane taşımak için kağnısıyla yola çıkan, Kar kış kıyamet yoğun kış şartlarında cephane ıslanmasın diye sırtındaki kazağı çıkarıp mermilerin üstüne örten, soğuktan üşümesin diye 6 aylık bebeğinin üstüne abanıp soğuktan donarak Şehit olan Şerife Bacı’ya, her santimi Şehit kanları ile sulanmış kutsal vatan topraklarının ecnebiler tarafından çiğnenmemesi ve bizlerin bu topraklarda özgürce yaşayabilmesi için 3 dakika içinde öleceğini bile bile arkadaşlarının naaşlarından oluşan siperlere koşan Çanakkale Şehitlerine, tek icraatları namusumuza göz dikmek ve namusumuzu kirletmek olan,tecavüz ettikleri genç kızlarımızı öldürdükten sonra söylemesi ayıp meme uçlarını keserek,bu meme uçlarından tespih yapan,Sarhoş Yunan Askerleri tarafından yakılıp yıkılan Aydın Vilayetimizi kurtarmak için günlerce aç ve susuz Yunan askerleri ile savaşan Efelerin Efesi  Yörük Ali Efe ile kızanlarına ve onunla birlikte Yunanlılara karşı savaşan ordu mensupları ile Egeli kahramanlara, İşgalin 4 ncü yılında 1922’de Kayran Köyümüzde esaret altında yaşarken telgraf tellerini keserek muhaberelerini aksattığı için Yunan askerleri tarafından yakalanıp Afyon’a götürülerek orada kurşuna dizilerek Şehit edilen Dedem Şehit Ali Bey’e,günaha girmemek için yüzünün etrafında bir kafesle gezen Namı diğer Hasan Hoca dedeme, bu topraklar bizlere vatan olsun diye yüzlerce,binlerce yıldır hayatını veren yada yaralanan Şehitlerimizle,Gazilerimize Ruzu Mahşerde ihanet etmediğimi soyleyebilmek için yazıyorum.
   Yoksa çoğu arkadaşlarım gibi bende boş zamanlarımı artık eskisi gibi okunacak kitap bulunmayan ama hala adına Kıraathane denen kahvehanelerde Vatan Kurtaran Aslan ciddiyetiyle okeyimi, pişpiriğimi oynar,Mayıs ayı geldiğinde hangi tatil yöresinde nasıl tatil yapabileceğimin hesaplarını yapardım. Ama olmuyor işte dedim ya atasözü,”Armut dibine düşer.” İnsan olan bir işin yanlış olduğunu bile bile yapamıyor.
  Aziz Dostlar biz Türk Milleti olarak birinci dünya savaşı sonrasında Almanların yenilmesiyle,müttefiki olduğumuzdan  devletimiz yenilmiş sayılınca  galip devletlerin kararı ile son Padişah Vahdettin’in 10 Ağustos 1920 tarihinde itilaf devletleri İngiltere,Fransa,İtalya,Japonya,Ermenistan,Belçika,Yunanistan,Hicaz Krallığı,Polonya,Portekiz,Romanya,Sırp,Hırvat ve Sloven Krallığı,Çekoslovakya arasında Fransa’nın Sevr şehrinde imzalanan Sevr anlaşmasını beklemeden 15 Mayıs 1919’da İngilizlerin kışkırtmasıyla Yunan Ordusu İzmir’i işgal etmiştir.
      Arkadaşlar  o dönemde vatanımız yalnızca Yunanlılar tarafından işgal edilmedi. O zaman işgalciler arasında İtalyanlarda vardı Fransızlarda vardı. Ama hiç biri Yunan Askerlerinin  o güne kadar, yüzyıllarca aramızda yaşayıp, bizim sırtımızdan zengin olan ve o günkü ticaretin %80’ini elinde bulunduran Yerli Rumlarla birlik olup namusumuza göz dikmedi. O güne kadar dost bildiğimiz Yerli Rumlar Aydın’da,Nazilli’de velhasıl Ege Bölgesi’nde Yunan Ordusu İzmir’e ayak basınca bizi sırtımızdan vurarak,hem dinimize hem namusumuza saldırdılar. Hatta İtalyan Askerleri Yunan Zulmü ile inleyen halkımıza yardım bile ettiler. Çünkü İtalyanlar Yunanlıların yapmış olduğu zulmü asla onaylamadılar,ayrıca Türklerin vermiş olduğu Kurtuluş Mücadelesini takdirle karşılıyorlardı.
   Neticede arkadaşlar bizim bir atasözümüz daha var biliyorsunuz.”Sütten ağzı yanan,yoğurdu üfleyerek yermiş.”.Dünyanın merkezinde ve kalbinde yaşayan bizler daha dün görmüş olduğumuz işgal günlerini unutmadan bu günü değerlendirmek zorundayız.Unutulmaması gereken arkadaşlar biz kendimize yardımcı olmazsak,geleceğimiz için tedbirli olmazsak,Yüce Allah başta olmak üzere kimseden yardım göremeyiz. Yüce Allah buyuruyor ki  “Savaşta düşmana sırtını döneni,helak ederim.” Diyor. İşte bu nedenle dostumuzu,düşmanımızı iyi seçmemiz gerekir diye düşünüyorum.                                 15 Ocak 2019
   Selam ve Saygılarımla. Halit Tükenmez.






     
Share on Google Plus

About HALİTT TÜKENMEZ

0 yorum:

Yorum Gönder